16 Şubat 2012 Perşembe

Google Nasıl Para Kazanır?

Fıkrayı duymuşsunuzdur: Nasrettin hoca borcunu nasıl ödeyeceğini soran alacaklısına "Bak şu bahçenin kenarındaki çalıları görüyor musun? Buradan geçen koyunların yünleri bu çalılara takılacak. Bu yünleri toplayacağım. Eğirtip iplik yaptıracağım. İpliği satıp sana borcumu ödeyeceğim." demiş. Alacaklısı gülünce de "Peşin parayı görünce nasıl da gülersin?" diye takılmış.
Çoğu Internet projesi göle maya çalma iyimserliğinde başlar

İşler Internet ölçeğinde olunca Nasreddin hocanın fıkrası da neredeyse gerçek oluyor. Google arama motoru ile bir arama yapacaksınız DA, o aramanın yanındaki çıkan reklamlar ilginizi çekecek DE, tıklayacaksınız DA, ancak ondan sonra Google bu tıklamadan 3-5 sent kazanacak. Böyle anlatılınca zor görünse de, Google'ın gelirlerinin %97'si reklamdan geliyor ve bunun parasal ifadesi de yılda tam 32.2 milyar dolar.... (Kaynak)

Arama Motoru

Google 1998 yılında arama motoru piyasasına girdi. Çoğu internet başarı hikayesinin aksine, piyasaya girdiklerinde meydan gayet dolu görünüyordu: Go.com, Lycos, Excite, Yahoo, Altavista, Inktomi, HotBot, MSN Search, AllTheWeb ve daha nicesi... (1990'larda internete girmeye başlayanlar derin bir "Aah ah!" demişlerdir şimdi) Meydan dolu, kar marjı düşük, oldukça yüksek bilgi işlem gücü isteyen bir işe soyunan iki üniversiteli. Pek akıl karı değil gibi gözüküyor değil mi?

Ancak kurucular Sergey Brin ile Larry Page her yazılımcının hayali olan şeyi yaptılar ve buldukları (ve aynı zamanda doktora tezleri de olan) PageRank adlı algoritmayla Internet'in en başarılı arama motorunu yapıp tüm diğer arama motorlarını ezdiler geçtiler ve gayet de zengin oldular.
Karizma sıfır (Ön sıra soldan sağa: Sergey, Larry. Arkada ise Eric Schmidt abi)

Arama motorlarında arama yapıldığında, sonuçların sıralaması çok önemlidir. Çünkü kullanıcı doğal olarak ilk sıradaki sonuca, sonra da ilk sonuç sayfasındaki sonuçlara daha çok bakma eğilimindedir. Peki, bir arama motoru bulduğu sayfaları nasıl sıralar? Önemli olan soru budur.

PageRank algoritmasını kısaca anlatmadan önce, Google dışındaki arama motorlarının ne yaptığını görmek yerinde olur. Diğer arama motorlarına bir kelime yazıp aradığınızda o kelimenin en çok geçtiği site en önce gelir, daha doğrusu kelimenin geçme sıklığına göre sıralama değişir. Internet'in ilk ve de naif zamanlarında iyi sonuçlar veren bu sistem zamanla kötü (ve daha sonra iyiler de bunların arasına katıldı) niyetli web sitesi sahipleri tarafından popüler kelimeler sitenin sayfalarında bol bol bulundurulmak suretiyle sabote edilmeye başlandı. Hatta bu kelimeler sitenin görüntüsü bozulmasın diye siyah zemin üzerine siyah font kullanmak gibi hinlikler ile yazılıyordu. Bunun sonucunda arama sonuçlarının güvenilirliğini azalmaya başladı.

Dahası, arama motorları para kazanabilmek için para aldıkları firmaların sayfalarını sonuçlarda öne çıkarmaya başladılar. Böylece arama sonuçlarından işe yarar sonuçlar çıkarabilmek neredeyse imkansız hale geldi. Şahsen ben bu dönem arama sonuçlarına pek güvenmeyip daha çok dizin servisleri olan, yani siteleri hiyerarşik kategoriler halinde ayıran Yahoo ile Dmoz'u kullanıyordum. Elbette bugünkü verimin yanına bile yaklaşamıyordum.

PageRank ise bambaşka bir yaklaşım getirdi. Bu algoritma bir sayfanın popülaritesini kendisine ne kadar link verildiğiyle ölçer ve sonuçları da buna göre sıralar. Örneğin daha önce Microsoft kelimesini arattığımızda ilk sırada sayfasına 10 bin kere Microsoft kelimesini yazdıran bir sayfa gelirken, bu sefer Microsoft kelimesiyle en fazla link yapılan site, yani microsoft.com ilk sırada gelmeye başladı. Bu, arama sonuçlarının sıralamasını güvenilir hale getiren müthiş bir gelişmeydi. Hatta Google bunu farkedip normal arama düğmesinin yanına "Kendimi Şanslı Hissediyorum" düğmesini ekledi. Bu düğmeye basıldığında arama sonucu hiç listelenmeden ilk sıradaki siteye doğrudan gidilir. Bugün çoğu normal kullanıcı web sitesi adresi, URL gibi şeyleri aklında tutmaya gerek görmemekte ve Google'a aradığı şeyi doğrudan yazarak gitmektedir.
Google'ın ana sayfası gayet sadedir.

Hilecilerin PageRank algoritmasına ilk tepkisi link çiftlikleri oluşturmak şeklinde oldu. Yani kendisine para verenlere link veren siteler ortaya çıktı. Google bunu çözmek için dünyanın en parlak zekalı programcılarını toplamaya ve çok iyi koşullarda çalıştırmaya başladı. Haftada 1 çalışma gününüzü kendi hobi projenize (side project) ayırmanızın "zorunlu" olduğu (örneğin Gmail böyle ortaya çıkmıştır), evcil hayvanınızı işe getirebileceğiniz, gurme kalitesinde bedava restoran sunan, doktor ve spor salonları olan ve daha neler neler bulunan bir iş ortamı. Tabii böyle parlak beyinler Google'ın en değerli varlığı olan, sonuçları herkese açık ama kendisi gayetle gizli arama motoru programının çalışmasını hergün izlemekte ve devamlı ince ve bazen kalın ayarlar yapmaktadırlar. Böylece link çiftlikleri gibi hile hurdalar fazla zarar veremeden yakalanmakta ve arama sonuçlarından atılmakta, yani internet anlamında öldürülmektedirler.

Peki Nasıl Para Kazanır Bu Google?

Google'ın araması gibi, reklamı da gayet başarılıdır. Aslında reklam mevzusu Internet'in çok hassas bir konusudur. Kullanıcılar reklamları, özellikle "yanarlı dönerli" reklamları sevmemektedirler, tıklamamaktadırlar, görmemektedirler, ve hatta, reklam olmadığı halde yanar döner görünümündeki şeylere otomatikman tıklamamaktadırlar.

Peki Google'ın reklamları niye başarılıdır? Çünkü reklamları reklama benzemez, daha doğrusu "yanar döner" değildir. Basit ve kısa metinler biçimindedir. Ayrıca asla ve asla arama sonuçlarını reklama göre getirme günahını işlemezler; reklamlar arama sonuçlarının yanında alternatif olarak gelir.

Reklamlar arama sonuçlarının üstünde (ve ayrı renkte) ve yandadır. Mahçup mahçup "neden bu reklamlar?" diye hesap da vermektedirler.

İşte Google milyarca dolarlık kazancını bu reklamlara yapılan tıklamalardan sağlamaktadır. Arama sonucuyla entegre ama bozmadan. (İtiraf etmek gerekirse eskiden yukarıdaki resimdeki görünüm daha sadeydi; sanki biraz agresifleşmişler)

Google'a reklam vermek için AdWords adı verilen programa üye olmak gerekmektedir. Üye olan firmalar kısa bir reklam metni vererek "arama kelimesi" satın alırlar. Satın aldıkları kelimeler kullanıcılar tarafından arandığında reklamları çıkabilir; "-bilir" dedik, zira firmalar bu kelimelerin tıklanması başına belli bir para teklif ederler ve hangi reklamın çıkma sıklığı teklif edilen paraya göre belirlenir.

2000 senesinde başlayan Adwords programıyla beraber Google kaynaklı reklamlar her yanı sarmıştır. Örneğin, eğer Gmail kullanıyorsanız o an okuduğunuz mailde geçen kelimelerle alakalı reklamlar görebilirsiniz. Dahası, Google'ın AdSense adı verilen programına üye olursanız sitenizde, blogunuzda, mobil uygulamanızda reklam yayınlatabilir ve bu reklamlar tıklanırsa Google ile birlikte para kazanabilirsiniz.

Altyapı

Günümüzde Google yüzlerce hizmet sunmaktadır. Bu hizmetlerden belli başlılarını listeleyelim:
  • Search: Arama motoru hizmeti, herşeyin başlangıcı.
  • Books: Google hızla basılı kitapları indekslemekte, görüntülenebilir ve aranabilir hale getirmektedir.
  • Groups: Mailing list hizmeti. Ayrıca Internet'in ilk zamanlarında çok popüler olan ama spam'e yenik düşen UseNet de buradan hizmet vermeye devam etmektedir.
  • News: Haber sitelerindeki haberleri taze ve aranabilir şekilde veren hizmet.
  • Adwords: Reklam verme hizmeti.
  • Adsense: Reklam yayınlayarak para kazanma hizmeti.
  • Apps: Yazılan uygulamayı Google altyapısında çalıştırma hizmeti. (Buna Ne ka İstemci O ka Sunucu yazımızın sonlarında bulut bilgi işlem başlığında değinmiştik)
  • Blogger: Blog yaratma ve yayınlama hizmeti (Naçizane okumakta olduğunuz blog bu hizmetten faydalanmaktadır)
  • Calendar: Takvim hizmeti.
  • Contacts:  Kişi fihristi.
  • Docs: MS Office'e alternatif çevrimiçi ofis uygulamaları.
  • Gmail: Mail uygulaması.
  • Google+: Facebook benzeri sosyal platform.
  • Maps: Dünya haritası.
  • Youtube: Dünyanın videosu...
  • Code: Açık kaynaklı yazılım barındıran hizmet.
  • Dart: Javascript'e alternatif yeni bir web sayfası dili
  • Go: C/C++'a alternatif yeni programlama dili.
  • Android: Cep telefonları gibi küçük cihazlar için Linux tabanlı işletim sistemi.
  • Chrome: Web tarayıcısı.
Sadece bazılarını sıraladığımız bu hizmetlerin geliştirilmesi müthiş bir programcı kaynağı gerektirdiği gibi, müthiş bir bilgi işlem gücü de gerektirmektedir. Bu güç özel süper bilgisayar, mainframe gibi büyük bilgisayarlardan değil, Linux yüklü normal x86 tabanlı PC'lerin çok sayıda olmak üzere paralel çalıştırılmasıyla sağlanmaktadır (bkz. Google Platform). Paralel çalışma için MapReduce tekniği kullanılmaktadır. Bu tekniği kısaca özetlemek gerekirse, bir işlem (örneğin bir arama isteği) önce birden çok bilgisayara dağıtılmakta, sonra da çıktılar tekrar birleştirilmektedir.

Konumuza geri dönersek, Google'ın neredeyse tek gelir kaynağı reklamdır ve sayıları giderek artan ürünlerine bir şekilde reklam hizmetini fazla acıtmadan enjekte etmektedir. Her ürüne bu şekilde bakmakta fayda vardır. Yani Nasreddin hoca her geçen gün çalıların miktarını ve çeşidini arttırmakta, biz koyunlar da gönüllü olarak bu çalılara takılmaktayız ve peşin parayı görüp gülmekteyiz.

Peki neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı duydum? İlk sebep zenginin malının züğürdün çenesini yorması olmakla beraber, Google değişik bir firma; sloganı "Don't be evil", yani "kötü olma". Herkesin bizi kazıklamaya çalıştığı günümüzde ne kadar da basit ve etkili bir slogan! Yazılımları mümkün olduğunca açık kaynaklı ("bu da ne?" diye soranlar bu yazımı okuyabilirler), ya da en azından ticari çıkarları gereği uygulamaları kapalı olsa bile dayandığı teknolojiler açık kaynaklı. Örneğin Google Web Toolkit. Ben de dünyadaki tüm insanları ilgilendiren böylesi iyi kalpli dev firmayı kendimce tanıtmaya çalıştım. Hikaye devam ediyor, bizim de takibimiz eleştirel gözle devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder